Ebru, vahdetin suya tecellisidir

'Ebru, vahdetin suya tecellisidir'
3/11/2009
Ebru, sanatkâr dedelerimizin dünya sanat tarihine armağan ettiği bir naif gelenekli İslâm-Türk sanatı… Ebru sanatının günümüz temsilcilerinden Dr. Mustafa Hakkı Ertan ile öznesinde ebru olan bir mülakat yaptık…

Ebru sanatını nasıl tarif ediyorsunuz?

Ebrunun çok tarifi var. Tarihî süreç içerisinde bu tarifleri farklı bir şekilde burada zikrederek vaktinizi almak istemem. Çünkü hepsi, bilinen tarifler. Ben bu soruda ebrunun bende uyandırdığı fikir, anlayış ve tarifinin istendiği kanaatiyle ebruyu şu şekilde tarif etmek istiyorum: "Ebru, vahdet prensibinin suya tecellisidir." Bunu biraz açarsak, niçin bu tarifi yaptığımız daha iyi anlaşılacaktır. Ebru yapan veya seyreden herkes suya atılan boya damlalarının, tekneye düştüğü her noktada, dairesel bir hareketle büyüdüğünü görürler. Bu hareket, alıp başını giden rastgele bir hareket olmayıp tamamen, başı ve sonuyla 'tek' olarak yani 'bir' ile tarif edilecek ve vahdeti temsil eden harekettir. Onun içindir ki tek Allah'a inanan bir inancın ve medeniyetin ürünü olan ebru sanatımız, vahdetin suya tecellisidir, diyebiliriz.

Ebruya nasıl başladınız? Hocalarınız kimlerdir?
Ebruya 2005 yılında Kültür Bakanlığı'na bağlı Süleymaniye Kütüphanesi'nin tertiplediği kursta, ebru sanatçısı Fuat BAŞAR Hocamızın nezaretinde başladım. Üç yıl süren çalışmalarımızdan sonra kurs tamamlandı. Daha sonra Kültür Ocağı Vakfı bünyesinde verilen ebru kursuna katıldım. Dersleri, Gülbaba lakabıyla tanınan Yılmaz ENEŞ Hocamız vermekte ve bu dersler hâlâ devam etmektedir.

Eskiler, hat sanatı için iğne ile kuyu kazmak derken; ebru için iğne ile suyu kazmak tabirini kullanmışlar. Ebru teknesini su ile doldurduğunuzda suya ve ebruya ilişkin gönlünüze ne tür düşünceler kaplıyor?
Sanat, gerçekten sabır isteyen ve sabırsız olunduğunda da netice alınamayan bir taklittir. Bu taklit, kâinatı yaratan yüce Allah'ın yarattıklarını şeklî olarak taklitten başka bir şey değildir. Biz, ebru teknesinde lale ve karanfili aslına benzetmeye çalışırken, ne kadar iyi bir mukallit olduğumuza sanat muhibleri karar verir. Teknenin başına geçmek, gerçekten çok heyecan verici ve insanı bambaşka duygulara götüren bir andır. Bu ânı, rengârenk bir şekilde değerlendirmek ve rengâhengi tutturmak, gözlemci olmanın ötesinde bir duygudur.

Ebru sanatında kullanılan malzemeleriniz nelerdir? Bu malzemeleri hangi aletlerle işliyorsunuz?

En önemli malzememiz, boyayı yüzdürebileceğimiz yoğunlaştırılmış sudur. Ebru sanatıyla ilgili kadîm kültürümüzün bize en büyük mirası, "kitre"dir. Şimdi bunun yerine Deniz Kadayıfı denilen 'Kerajin' maddesi de kullanılmaktadır. Topraktan elde edilen boyalar dest-i seng denilen oval bir mermer ile büyük bir sabırla ezilerek, hazır hâle getirilir. Bu boyalar, gül dalına sarılmış at kılı fırçalarla tekneye serpiştirilir. İnceliği muhtelif ebatta olan 'bız'larla tekne yüzeyinde oluşan ebruya şekil verilir.

Ebru sanatında kullandığınız malzemelerin ömrü ne kadar? Bir ebru levhası duvarlarda ne kadar hayatiyetini devam ettirebilir?

Eğer kullandığınız malzeme bir önceki soruda tarif ettiğim şekliyle, kitre ve toprak boyalar ise Osmanlı döneminden kalan defter örnekleri bize, ebru örneklerinin beş yüz seneye yakın bozulmadan günümüze kadar geldiğini göstermektedir. Bunların iyi muhafaza edildiği zaman binlerce yıl daha kalacağını düşünüyorum. Çünkü bu malzemeler, tabiî ve asit içermeyen malzemelerdir.

Bugün yaygın olarak kullanılan kerajin ve oksit boyaların mazisi çok yeni olduğundan dayanma süresi hakkında fikir beyan etmek mümkün değildir.


(M. Hakkı Ertan, papatya ebrusu)

Ebru, sanat izzetine ne zaman kavuşmuştur?
Ebrunun sanat veya zanaat sayılması ile ilgili tartışmalar var. "Ebru, sanat değildir; kâğıt süsleme zanaatıdır" diyenlerin bu sanattan haberleri olmadığını düşünüyorum. Tekne başında bir karanfil, gül veya herhangi bir çiçeği yapabilmenin ne demek olduğunu bilmediklerini varsayıyorum. Ebru yapmanın çok ciddi merhaleleri vardır. Eğer teknedeki kitre ayarınız uygun değilse ebruya başlayamazsınız bile. Boya ayarlarınız uygun değilse ebru yapamazsınız. Her ikisi uygun olduğunda, maharet, sizin sanatkâr ellerinize ve muhayyilenize bağlıdır. Bugün, gül yapabilen sanatkâr sayısı çok azdır. Yılmaz ENEŞ'e kimse, babasının hayrına 'Gülbaba' lakabını takmamıştır. Ebruyu kâğıda almak bile bir sanat ve estetiği gerektirir. En son nokta, kâğıdı tekneden almaktır. Burada yapacağınız en ufak bir hata, ebrunun bozulmasına ve bütün emeklerin boşa gitmesine sebep olur.

Ebru, Ethem Efendi'den itibaren bir sanat olduğunu ispatlamış; Hatip Mehmet Efendi'yle bunu perçinlemiştir.

Ebru sanatında tarihte kilometre taşı vazifesi gören sanatkarlar kimlerdir?
Biraz önce bahsettiğim Ethem Efendi, en önemli kilometre taşlarından bir tanesidir. Şeyh Sadık Efendi, Necmettin OKYAY ve bu ekolün son halkasının Mustafa DÜZGÜNMAN olduğunu düşünüyorum. Mustafa DÜZGÜNMAN'ın talebeleri bu ekolü devam ettirmektedirler.

Ülkemizde sanatkar dedelerimizin izinden giden kaç ebru ustası var?

Ülkemizde birçok sanatçımız klasik ebru üstadlarının izini takip etmektedirler. Mustafa DÜZGÜNMAN'dan icazetli olan Fuat BAŞAR Hocamız ve Alparslan BABAOĞLU Hocamız hem bu ekolü devam ettirmekte hem de yetiştirdikleri çok sayıda öğrencileriyle bu geleneğin yaşamasına katkıda bulunmaktadırlar. Meselâ Fuat Hocamızın geleneğinden icazetle gelen Tülay Hanım, 'Tarz-ı Kadim' atölyesini kuran Yılmaz ENEŞ ve Mahmut PEŞTELİ, Firdevs ÇALKANOĞLU, Hülya DEMİREL, Şeyda ÖZDEN, İsmail TİRKEŞ aklıma ilk gelen isimlerdir. İsmail Bey, aynı zamanda Alparslan BABAOĞLU Hocamızdan da icazetli bir arkadaşımızdır.

Günümüzde kadim ebrudan uzaklaşmalar gözlemliyoruz. Ebru sanatı tezhibe, resme ve minyatüre yaklaşarak klasikten uzaklaşıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ben bu yaklaşımları, ebrunun sınıf atlaması ve yaygınlaşması olarak görüyorum. "Asıl ebru budur" iddiası ve yaklaşımı olmadığı müddetçe ayrı bir boyut kazandırma girişimleri ebruya zarar vermez. Çünkü geleneksel ebru, varlığını devam ettiriyor. Bugün, yurtdışındaki uygulamaları nasıl değerlendireceğiz? İtalya'da, Almanya'da ve Amerika'da bu sanatı öğrenenlerin uygulama ve farklı tarzda yaklaşımları bizi ürkütmemeli. Biz, geleneğimize sahip çıktığımız müddetçe kaynak özelliğimizi koruruz.

Sanatınızı haleflerinize nasıl aktarıyorsunuz? Nasıl bir eğitim metodu izliyorsunuz?
Ebru sanatında kendimi hâlâ bir öğrenci gibi görüyorum ve ustalarımızdan yeni şeyler öğrenmek için çaba sarf ediyorum. Bir şey sorulduğu zaman, dilimizin döndüğü kadar, ustalarımızdan öğrendiklerimi ve Osmanlı Arşivi kaynaklı araştırmalarımı aktarmaya çalışıyorum.

Ebruda diğer gelenekli klasik İslam-Türk sanatlarında olduğu gibi icazet geleneği var mı?

Tabiî ki var ve bu gelenek devam etmektedir. En son şahit olduğum icazet törenlerinden bir tanesinde Yılmaz ENEŞ Hocamız, öğrencisi Mahmut PEŞTELİ'ye icazet verdi.

Ebru sanatına gönül veren bir sanat aşığının eser üretene kadar kaç yıl emek sarf etmesi gerekir?
Sanat, sanata bakış, tekâmül her ne kadar kişiye göre değişiklik gösterse de bir eserin hatasız olması biraz izafî bir kavram. Çünkü bana göre, hatasız gözüken bir eserde bir başka sanatçı hata bulabilir. Bu bir emek, sabır, çalışma ve kabiliyet meselesidir. Ne kadar çok çalışılırsa mükemmele daha fazla yaklaşılacağı aşikârdır. Bence bu, asgarî dört-beş yıldır.


(Mustafa Hakkı Ertan, karanfil ebrusu)


Türkiye'de ebru sanatının yoğun olarak yaşatıldığı bölge ve şehirler nerelerdir?
İstanbul, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da kültür ve sanat merkezlerinden bir tanesidir. Şu an, dünyada ebru sanatının en yoğun çalışıldığı yer İstanbul'dur.

Ebrularınızı nasıl oluşturuyorsunuz? Bu konuda özgün çalışmalarınız var mı? Eskimez üstadlarımızın ebrularını takliden mi çalışıyorsunuz?

Tabiî ki her şey taklitten başlar. Bir çiçeği taklit edersiniz. Hocanızın fırça tutuşunu ve boya atışını taklit edersiniz. Önceki üstadların ebrularını inceler ve taklit etmeye çalışırsınız. Bu, doğal bir gelişmedir. Ancak sanatçının kendine has bir üslûbunun varlığı gereklidir. Yeni bir şey katarsa sanat adına çok daha güzel bir gelişme olur. Ben, ebru çalışmalarında yeni bir şey ortaya koymak için kafa yoruyorum. İki yıl önce mevcut kullanılan bitki kökenli kök boyaların tamamını boya hâline getirerek ebruda kullanmaya çalıştım. Başarılı olduğum söylenemez. Zaten daha önce de yapılamamış. Ben bir kısmından az da olsa netice aldım. Ama bunun yeterli olduğu kanaatinde değilim.

Hat ve tezhip sanatında tashih imkanları mevcut. Gelenekli sanatlarımızdan ebru tashihi kaldırmıyor herhalde. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ebru sanatında, yapılan hatanın boyutuna göre tashih imkânı var fakat çok sınırlı. Ancak tekne yüzeyinden kâğıda aldığınız bir ebruda oluşan hatayı telafi etmeniz mümkün değil. Bu sebeple ebru sanatı çok titiz bir çalışmayı gerektiriyor. Bu, biraz da kısmet işi diyebiliriz.

Son olarak bu sanatın meraklılarına mesajınız nedir?

Ebru ile ilgili beş yıllık çalışma süreci içerisinde, ebru sanatının en zor yönünün "kolay gözükmesi" olduğunu öğrendim. Maalesef dışarıdan da öyle gözüküyor. Fırçaya biraz boya alıyorsunuz. "Tık tık tık" tekneye atıyorsunuz. Oh, ne güzel! Kendiliğinden şekilleniyor. Yani ne kadar kolay, diyenler asla bu sanatı öğrenemiyor. Madem bu kadar kolay, niçin ebru sanatçısı çok değil? Evet, ebrunun kolay gözükmesi ona olan yaklaşımı ve ciddiyeti azalttığı için çok önemli noktalar gözden kaçırılıyor. Tekne ayarı ve boya ayarı bu işin en önemli noktasıdır. Gönül veren arkadaşlarımıza, ders aldıkları hocalarını çok dikkatli bir şekilde takip etmelerini ve ebru çalışmasından önceki safhalara bizzat katılmalarını tavsiye ediyorum.



Dr. Mustafa Hakkı ERTAN
1961 yılında Urfa da doğdu.İlk-Orta ve Lise tahsilini 1980 yılında Urfa'da tamamladı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. 1986 Yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Yapı ve Değişme Anabilim Dalında Yüksek Lisansa başladı. "Kitabın İslam Kültüründeki ve Zamanımızdaki Yeri ve Önemi" konulu tezini 1988 yılında tamamladı.

1988 yılında yine aynı bölümde Doktora Programına hak kazandı. "Sosyo-Ekonomik Açıdan Konut Problemi ve Çözüm Önerileri" isimli doktora tezini 1996 yılında bitirdi.

1980 yılında başladığı memuriyet hizmetine 1987 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nda Sözleşmeli Arşiv Personeli olarak devam etti ve 01.12.1997 tarihinde Muhafaza-Bakım Şube Müdürlüğü Koordinatörü olarak görevlendirildi.

2005-2007 Yıllarında Hat-Ebru Sanatçısı Fuat Başar nezaretinde ebru çalışmaları yaptı. 2008-2009 yılarından beri Ebru Sanatçısı Yılmaz Eneş nezaretinde Ebru sanatı ile ilgili çalışmalarını sürdürmektedir.